Başkan Canbay “Arıcılık destekleri; sanal değil, gerçek arıcıya sağlanmalı!”

Elazığ Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fırat Canbay ile son derece keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimiz sırasında Başkan Canbay; “Arıcılık; zorlu doğa koşullarında sürdürülen bir faaliyet. Zorlu doğa koşullarından dolayı kadın arıcılarımız çok fazla değil. Ancak arıcılıkta destekleme kadınlara yapılıyor.” dedi.

Canbay sözlerine şu şekilde devam etti; Bundan dolayı arıcılar kız çocuklarını arıcıymış gibi gösteriyor. Arıcılıkla uğraşanların yaş ortalaması 57 ama destekler yüzünden gençler arıcı gibi gösterilince arıcıların yaş ortalaması birkaç yıla otomatik düşecek ve biz gerçek sorunlarımızın üstünü örtmüş olacağız. Bu nedenle tecrübeli arıcıların destekleneceği, destekleme modelleri olmalı” diyerek arıcılığın sürdürülebilir olması adına sağlıklı desteklemeler olması gerektiğine dikkat çekti.

Fırat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Kübra Türkan Engez’in röportaj haberine göre Elazığ Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fırat Canbay ile arıcıların karşı karşıya kaldığı sorunları masaya yatırdık ve de son günlerde gündemde ciddi ölçüde yer tutan sahte balların ayrımını tüketicilerin ne şekilde yapabileceğini öğrendik. Başkan Canbay ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiden kesitler ise şöyle…

Gerek küresel iklim krizi gerekse de baş gösteren kuraklığın arıcılık faaliyetlerini de olumsuz etkilediğine daha önceki röportajlarımızda da açıklık getirdiniz. Peki bu durumun açtığı boyut ne ölçüde desek bizlere neler söylersiniz?

“Arı; doğa ile teması %75 olan bir canlı iklim koşullarından elbette etkileniyor”

Küresel ısınmanın getirmiş olduğu iklim değişikliğinin en önemli olumsuz yansımaları; meteorolojik hafızanın dışında oluşan ekstrem olaylardır. Bu ekstrem olaylar sonucunda bölgedeki iklim yapısı da değişiyor ve bu durum iklim koşullarını da olumsuz etkiliyor. Bunun neticesinde bu bölgede yaşayan canlılar olumsuz etkilenmekte. Bunlardan en olumsuz etkilenenler ise bizim sektörümüzdeki arılar olmakta. Bunun da en önemli sebeplerinden biri de arının doğa ile teması % 75’lerde arı doğa ile son derece temaslı bir canlı. Dolayısıyla doğada olumsuzluklar olunca olumsuz yansımalar söz konusu oluyor.

“İklim değişikliğinin en önce etkilediği sektörlerden birisi; arıcılık sektörü”

Az öncede ifade ettiğim gibi doğa temaslı bir meslekle iştigal ediyoruz. Buradaki yapmış olduğumuz faaliyette doğanın etkisi %75. Arı yetiştiricileri olarak bizlerin arıcılığa olan katkısı ise gerçekleştirdiğimiz faaliyetler sonucunda sadece %25 bir etkimiz var. Böyle oransal bir yapıda iklim değişliğinin en önce etkilendiği sektörlerden birisi arıcılık sektörüdür.

“Son 3 yıldır kovan başı verimimiz; 12 kilogramlardan 5 ile 6 kilograma düştü”

Özellikle Elazığ bölgesi de son 5 yıldır bu iklim değişikliğini ciddi anlamda hissetmekte. Baktığımızda mevsim değişiklerindeki olumsuzluklar neticesinde ekstrem olaylar söz konusu. Bu bölgede yaşayan insanlar da iklim değişikliğinden etkilenmekte. Alışmış olduğumuz mevsimleri göremiyoruz. Bu haliyle bal üretimindeki verimi de etkiliyor. Arıcılık sektöründe kovan başı verimi 12 kilogram iken son 3 yıldır ise 5 ile 6 kilogram arasında bal elde edebiliyoruz. Haliyle bu şekilde uzun vadede arıcılığın sürdürülebilir olması zor gözüküyor. Bu rakamlarla arıcılık yapmak ve sektörü ayakta tutmak son derece güç. Belki ileride bu olumsuzluklar giderilir. Değişen iklim koşulları doğal bir seleksiyon oluşturabilir. Ama mevcut üretici bu duruma ne kadar uyum sağlayabilir bunu da zaman gösterecektir.

Arıcılık faaliyetlerinin uzun soluklu sürdürülmesinin bu şartlarda zor olduğuna dikkat çektiniz. Bu koşullarda arıcılığı bırakanlar oldu mu?

“Ek işler yaparak, arıcılık faaliyetlerini sürdürenler var”

İlla ki azalma oldu bize kayıtlı görülen, aktif arıcı bin 200 zaman içerisinde sektöre dâhil olan olduğu gibi sektörden uzaklaşanlar da var. Uzaklaşanların birçoğu umduklarını bulamadığı için sektörden uzaklaşmakta. Çünkü yeteri kadar ürün elde edemiyorlar ya da ailelerini geçindirecek ekonomiye ulaşamadıkları için bu durum olumsuz yansımaktadır. Ama Elazığ’ın şöyle bir özelliği var. Elazığ’da arıcılıkla uğraşanların birçoğunun farklı işleri de var. Bu ek işlerden kaynaklı arıcılık faaliyetlerini bir şekilde yürütüyor. Bu şunu göstermiyor ama her şey çok iyi de arıcılıktan vazgeçilmiyor diye düşünülmesin. Ek işler yaparak arıcılık faaliyetine devam edenler oldukça fazla olan bir kitleye sahibiz.

Tarım ve Orman Bakanlığı gıda denetimlerini bir hayli sıklaştırdı. Bu denetimler yapılıyor ve rahatlıkla üreticiye ulaşan ballarda bile birçok hilenin yapıldığına şahit oluyoruz. Vatandaş sağlıklı olduğu için tükettiği ürün ile sağlığından olabiliyor. Tüketici sahte balı ayırt etmek adına nelere dikkat etmeli?

“Tüketici bal alırken fiyatlara baksın ve güvendikleri markaları tercih etsin”

Sahte ürün denildiğinde oluşturulan ilk algı sahte bal olmakta. Eğer bir olumsuzluk oluşuyorsa bunun ilk muhatabı sahte bal olmakta. Bal üzerindeki bu olumsuz algılar haliyle bizleri de olumsuz şekilde etkilemekte. Marketlerdeki raflara bakıldığında gerçekten ciddi noktada sahte ürünlerle karşı karşıyayız. Hiç analize göndermeden de fiyat etiketlerine baksanız da bu anlaşılabilir. Sürdürülebilir arıcılık için belli bir fiyat aralığında o ürünün satışının gerçekleşmesi lazım. Bazı ürünlerde çok afaki düşük fiyatlar görmekteyiz. Bunlar bizde şüphe oluşturuyor. Çünkü bu fiyatlarla bal satılması mümkün değil! Bunu çok iyi biliyoruz. Bakanlığında son zamanlarda birçok noktada birkaç hamlesi oldu. Ciddi noktada sahne ürünlere de el konuldu. Aynı zamanda sahte ürünlerin üretildiği yerlerdeki üretim ekipmanlarına da el konuldu. Sahte ürünlerde en çok öne çıkan ürün bal oldu. Tüketici fiyatlara bakarak ve güvendiği markalara yönelerek alışveriş yapsın. Küçük yerlerde insanların güvendiği arıcılar illa ki vardır. Alışverişlerini onlardan yapmalarını öneriyoruz.

“Tüketicinin yakınlarında güvendiği bir arıcı varsa ondan alışveriş yapsın”

Elazığ’da arıcılık kadim bir meslek ve yüzyıllardır yapılmakta. Elazığ’da tüketicinin yanında öyle ya da böyle arıcılıkla uğraşan birileri mutlaka vardır. Tüketici bölgesindeki bir arıcı ile temas halindeyse bunlardan alışveriş gerçekleştirsin. Yakınlarında bir arıcı yoksa ise yapmış olduğu alışverişlerde güvenilir markalara yönelsin. Güvenilir markalar derken de kurumsal yapı önemli. Bu noktalarda yine yanılmalar da doğru ürüne ulaşmada bir takım problemlerle yine karşılanabilir çünkü bazen sahte etiketlerde oluyor. Tüketiciler burada bir şey yapamıyor. Bunun için yetkili kurum ve kuruluşlar devreye girmeli. Çünkü tüketiciler marka üzerinden alışveriş yaparken o markaların doğruluğunu içindeki ürünün gıda kodeksine uygun olup olmadığını denetleyecek olanlar bu denetimleri çok sık gerçekleştirmeli!

“Denetimler çok sıkı olursa piyasadaki tüm sahte ürünler temizlenebilir”

Denetimler çok sık olursa piyasadaki tüm sahte ürünler temizlenebilir. Denetim mekanizması çok önemli. Çünkü sahte ürün sadece tüketici ile alakalı değil. Beslenmeye dair hastalıklar söz konusu. Tüketicinin hastalıklara karşı yapacağı harcamalardaki muhatap yine kamu kurum ve kuruluşlarıdır. Bu alanda oluşacak bir maliyette yine devletin bütçesine yansıyacaktır. O yüzden kurumların hassasiyetle çalışması lazım. Günümüzde beslenmeye dair olan hastalıkların oranı % 60’larda. Sağlık giderleri de devlet tarafından karşılandığından yine bu maliyet devletin kasasından çıkacaktır.

Balın bir fiyatı olmalı dediniz. Peki bölgemizde balın fiyatı ne kadar?

“Bir kilogram perakende bal; 500 TL’nin altında olmamalı!”

Kendi özelimizde bölgemizde bir tavsiye fiyatımız oldu. Bu tavsiye fiyat üzerinden arıcılarımız bir satış gerçekleştirdi. Bunu her yerde görmemiz mümkün değil. Arıcılığın sürdürülebilir olması için Elazığ bölgesi ve çevre illerde en az perakende olarak bir kilogram balı perakende olarak; 500 TL’nin altında bir fiyata piyasaya çıkmaması gerekiyor. Bu fiyatların altına düştüğü zaman üstelikte bu rekoltelerle başka fiyatla sürdürülebilirlik mümkün değil. Şunu da ifade edelim belki marketlerde 500’ün üzerinde rakamlarda vardır. Bazen aracılar çok ciddi kârlar ederek ürünleri satmakta. Ağustos ayındaki hesaplamalara göre bir kilo balın maliyeti 260 TL olarak açıklandı. Geldiğimiz noktada bu 3 aylık süreyi de göz önünde bulundurursak girdi maliyetleri ve mevcut enflasyondan dolayı şu andaki bir kilogram maliyetinin 300 TL’nin olmadığını belirtiyoruz. Kişilerin emekleri aile içerisindeki giderleri de göz önünde bulundurulduğunda 500 TL’nin altında bal satılmamalı diye düşünüyoruz.

Bir de kimisi petek kimisi ise süzme bal tercih etmekte sağlık açısından bu balların birbirinden farkı var mı?

Doğal bal olsun süzme ya da petek fark etmez!

Tercih meselesi insanların kültürel yapısından kaynaklanıyor. Bölgesel olarak alışkanlık değişiyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nde petek balı daha çok tercih ediliyor ama batıya doğru gittiğinizde bu alışkanlık daha çok süzme bala yönelik. Bu tamamen kültürle alakalı bir durum balın kalitesini etkileyen bir durum değil. Netice itibarı ile doğru ürün olduktan sonra ha süzme ha petek fark eden bir şey yok!

Bir de arıcılık denildiğinde akla sadece bal gelmemeli! Propolis gibi veya arı sütü arı ekmeği gibi ürünlerde söz konusu peki bunun üretimi ile ilgili Elazığ’da bir yol alınıyor mu?

“Arıcılarımıza bal verimi düşük! Ürün yelpazenizi geliştirin dedik”

Bal veriminin düşüklüğünden dolayı özellikle arıcılarımıza en önemli tavsiyelerimizden biri de üretim yelpazelerini geliştirmeleri. Sadece bal odaklı üretimin dışına çıkalım. Toplumda da arıcılık denildiğinde sadece bal geliyor. Ancak sadece bal yok! Arıcılıktaki ürün yelpazesi çok geniş. Balın yanında polen, arı ekmeği denilen perga, apilarnil gibi ürünleri de eklediğimizde bunlarla birlikte çok geniş bir ürün yelpazesi oluşturuyor. Bal evet sofraya gelen çok iyi bir besin maddesi özellikle sindirim noktasında kış aylarına giriyoruz ve vücudun direncini artırmak için bal olmazsa olmazlarımızdandır. Sofrada yer alması gerekiyor. Ama bunun yanı sıra özellikle son dönemlerde gördük insanlar sağlıklarını korumak için doğal yöntemler deniyor. Bunlarda ön plana çıkan insan vücudunun bağışıklığını güçlendirmek için bir arı ürünü olan propolis devreye giriyor. Tabi propolis bizim bölgede arıcılarımız tarafından da üretimi gerçekleştirilmekte. Bizler de Arı Yetiştiriciliği Birliği olarak ileri ki dönemlerde bu ürünleri üreticilerden alarak alınan bu propolisi farklı şekilde özütleyerek piyasaya sokma konusunda çalışmalarımız olacak. Çünkü burada alınan propolis direkt tüketiciye sunulmuyor bazı özütleme işlemlerinden de geçmeli. Tamamen steril edilmesi için böyle olması lazım. İlerleyen zamanlarda bunla ilgili de altyapı sağlanarak, propolis, arı sütü gibi, arı ekmeği apilarnil gibi ürünleri de bal ile birlikte ürün yelpazesine dâhil edeceğiz.

Başkan Canbay “Arıcılık destekleri; sanal değil, gerçek arıcıya sağlanmalı!”

“Arıcılık sadece bal olarak biliniyor”

Ülkemiz gerçekten bu anlamda çok zengin. Bazı bölgelerde bunların üretimi söz konusu ama tüketici noktasında biraz problemimiz var. Tüketici arıcılığı sadece bal olarak biliyor. Apiterapi olarak en önemli ürünlerin içerisinde bal olsa da diğer saydığımız ürünlerde apiterapitede ön plana çıkmakta. Avrupa bu noktada ilerlemiş vaziyette. Apiterapi olarak bunları kullanma noktasında baya yol kat etmiş. İnşallah bundan sonraki süreçlerde de Elazığ olarak bizler de bu konu üzerindeki çalışmalarını hayata geçirebilecektir.

Elazığ Geven Balı’nın Avrupa Birliği serüveninde ne aşamadayız?

“Bingöl Üniversitesi’nde pikom var sadece arıcılıkla ilgili çalışmalar var”

Şu anda Türkiye’de 25 tane coğrafi işaretli bal var. 25 balın sadece bir tanesi Avrupa tescili aldı. O da Bingöl balı oldu. Bingöl’ün kendi içerisinde dinamikleri açısından avantajları var. Orada Pikom Üniversite olarak bilinen Bingöl Üniversitesi tamamen arıcılık üzerine faaliyet yürütüyor. Düşünün orada bir kadro var. Akademisyen kadrosu var. Araştırma görevlileri var. Bir de bütçeleri var. Haliyle buradakiler tamamen o sektöre hizmet ediyor. Dolayısıyla onların böyle bir süreçte Avrupa tescilini alması gerçekten normaldi. Çünkü desteklenen kurumlarla birlikte o süreci hızla geçiştirdiler. Ben de onlar ve ülkem adına sevindirici bir gelişme olarak görüyorum.

“Biz de bu çalışmayı yaptık, geven balımız için avrupa tescili almamız için hiçbir sıkıntı yok”

Evet Elazığ’ın da bu konuda çalışması var. Bizler de Elazığ Arı Yetiştiriciler Birliği olarak bu çalışmayı yaptık. Şu anda Türk Patent Kurumu’nda değerlendirme aşamasında. Aslında hiçbir olumsuzluk yok. Yaklaşık bir yıldır bu değerlendirme süreci devam ediyor. Yakın zamanda muhtemel Avrupa tesciline gidecek. İnşallah bizlerin de nihai bir sonuca erişeceğine inanıyorum. Bizler Elazığ Geven Balının bütün değerlerini ortaya koyduk. Elazığ Geven Balının bu coğrafyaya münhasır olduğu noktasındaki değerlerimizi de ortaya koyduk. Avrupa Birliği tarafından da kabul edilememesi diye bir durum söz konusu değil. Çünkü Geven Balımızın altyapısı güçlü. Çalıştaylarla gerekli altlıklar oluşturduk ve Geven balının bir hikâyesi var. Geven balımız uluslararası makalelere konu oldu. İnşallah yakın zamanda Avrupa tescilini aldığımızın duyurusunu yapabileceğiz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

“Arıcılık sektöründe destekleme modeli değişmeli”

Arıcılık öyle bir faaliyet ki doğada yapılıyor. Doğada yapıldığı için kadın yetiştiricilerimizin o bölgelerde bu faaliyeti yürütmesinde sıkıntılar oluşuyor.  Dolayısıyla bizim buradaki yetiştiricilerimizin Türkiye’deki yetiştiricilerimizin profili üzerinden baktığımızda bu sektördeki yetiştiricilerin çoğu erkek ama ne yazık ki verilen desteklerde pozitif bir ayrımcılık olsun diye kadın yetiştiricilere pozitif ayrımcılık var ancak bizim sektörde böyle kadın yetiştirici pek yok. Biz de arzu ederiz kadın yetiştiricilerimiz de olsun ancak doğada çalışma koşulları zor olduğu için kadın üreticiler bu zorluktan dolayı çok az sayıda bulunmakta. İşte bundan dolayı bu sektördeki destekleme modeli değişmesi gerekiyor.

“Desteklerden yararlanmak adına üreticilerin kız çocukları üreticiymiş gibi gösteriliyor”

Bazı sektörlerde kadınlar öne çıkabiliyor ama bizim sektörlerde kadınlar öne çıkmıyor. Bunun için farklı destekleme modelleri gelmeli. Şuanda bakıldığında bizim sektörle uğraşanların yaş ortalaması; 57’yi buldu. Bu model böyle devam ederse önümüzdeki yıllarda bir anda yaş ortalamasının aşağı düştüğünü göreceğiz. Ama bu düşüş sadece sistemde görünecek ve sahada olmayacak. Çünkü insanlar o destekleri alabilmek için ya kız çocuklarını işletmeye geçirecekler ya da eşlerinin üzerine geçirecekler. Burada sanal bir üretici sayısı gözlemlenecek hem de bu faaliyetleri yürüten kişilerin yaş ortalamasının düştüğünü gösterecek. Bunlarda bizim sorunları görmemizde engel teşkil edecek. Sorunların üzeri örtülecek.

“Gittikçe yaşlanan bir üretici grubu var! Tecrübeli arıcılara destekler verilmeli”

Arıcılıkla ilgilenenlerin birkaç yıl sonra yaş ortalamasının 40’lara düştüğünü gözlemleyebiliriz. Oysa yaş ortalamasını dikkate almalıyız. Çünkü gittikçe yaşlanan bir üretici grubu var. Uzman arıcılara da farklı bir destekleme modeli getirilmeli! Yıllardır bu mesleği yapan insanların, cezalandırma yöntemindense mükafatlandırma yöntemine gidilmelidir. Arkasında bir nesli taşıyorlar. Bunun babadan oğula geçmesi için büyüklerin birine aktarım sağlayabilmesi için öncelikle uzman dediğimiz kişilerin kısmen de olsa bu tür desteklerle de olsa desteklenmesi gerekiyor. Uzmanlar gençleri sahada tutabilmeli. Bu bizim için çok kıymetli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir